Aristokratik Zihniyetin Siyasal Düzene Müdahalesi: Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Kuruluş Sürecinde Haziran Krizi (16-18 Haziran 1918)
Özet
1917’deki Rus ihtilallerinden sonra Kafkasya’nın güneyindeki Türkleri temsil eden siyasi partilerin istikballe ilgili planları ve yeni düzen kurma çabaları, bu makalenin başlıca araştırma konusunu oluşturur. Konunun ana kaynakları, dönemin olaylarına ışık tutan arşiv belgeleri ile olayların doğrudan tanığı olan siyasetçilerin tarihe not düşen kayıtlarıdır. Kaynak materyalin karşılaştırmalı olarak araştırılması sonucunda ulaşılan bulgulara göre, Rus ihtilallerinin doğurduğu yeni konjonktürde hızlıca örgütlenerek Kurucu Meclis seçimlerine katılan siyasal akım, temsilcisi olduğu milletin istikbali hususunda federalist düşünceden millî istiklal tezine doğru evrildi. Örgütlenme düzeyi nispeten zayıf olup meclis seçimlerine katılamayan ve dolayısıyla yeni düzende temsil olunamayan siyasal akım ise Osmanlı Devleti’ne birleşme siyasetini benimsedi. Savundukları siyasi anlayış yüzünden demokratik ve aristokratik güçler olarak tasnif edilen bu iki akım arasındaki mücadele, iki önemli aşamadan geçti. Mücadelenin Trabzon ve Batum Konferansları dönemindeki ilk aşaması, Osmanlı Devleti’nin izlediği irredantist siyasetin de etkisiyle Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla sonuçlandı. Birinci grubun zaferi olarak telakki edilen bu olay karşısında ikinci grubun cumhuriyetin yasama ve yürütme kurumlarının meşruiyetini tartışmaya açması, mücadelenin ikinci aşamasını tetikledi. Toplam iki gün süren müzakereler boyunca tarafların sağduyulu davranması neticesinde karşılıklı tavizler içeren çözüm paketi üzerinde anlaşmaya varıldı. Yasama kurumu ile ilk hükûmetin sahneden çekilmesi karşılığında bütün tarafların dâhil olduğu bir koalisyon hükûmeti kuruldu. Bu yeni yapılanma, Azerbaycan’ın ikinci hükûmeti olarak hem yasama hem de yürütme yetkileriyle donatıldı.
Tam Metin
Giriş
Birinci Dünya Savaşı’nın son merhalesinde Rusya’da meydana gelen ihtilallerin ortaya çıkardığı yeni koşullarda Kafkasya’nın güneyindeki Türkler ile diğer Müslüman milletlerin vahdeti olarak tarih sahnesine çıkan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yasama ve yürütme kurumları, Tiflis’teki on sekiz günlük zorunlu misafirlikten sonra taşındığı Gence’de ciddiyet arz eden bir siyasi krizle karşılaştı. Cumhuriyeti ilan eden kadroya karşı örgütlenen muhalif cenah, geniş halk kitlesinin de desteğini edinerek yasama kurumu ile ondan güvenoyu alan hükûmetin meşruiyetini tartışmaya açtı. Azerbaycan’ın yakın tarihine “Haziran Krizi” olarak geçen bu siyasi bunalımla ilgili iktidar cenahının bakışını açıklayan birçok kaynak materyal günümüze ulaşmıştır. Millî Şuranın 17 Haziran 1918’de yapılan oturumlarındaki tartışmaların tam olmayan Rusça tutanakları, söz konusu meselenin öğrenilmesinde dikkate alınması gereken ana malzemedir[1] . Bu materyal grubundaki eksik kısımları, Millî Şura kâtiplerinden Rahim Kosalı’nın cumhuriyetin birinci yıl dönümü dolayısıyla 28 Mayıs 1919’da yayımlanan İstiklal Mecmuası’nın özel sayısındaki makalesinde nakledilen Türkçe tutanaklar tamamlamaktadır[2] . Azerbaycan Cumhuriyeti’nin siyasi ve idari tarihiyle ilgili 1920’de neşredilen resmî salnamede de bahis konusu tutanakların Rusça tam olmayan metinleri mevcuttur.[3]
Sorunun meclisteki çözülme sürecinin başaktörlerinden Mehmet Emin Resulzade’nin eserlerinden birinde meselenin özü demokratik güçlerle aristokratik zihniyet arasında mücadele olarak değerlendirilmiştir[4] . Ordu Komutanlığının kriz sırasındaki tutumuna eleştirel yaklaşan Mirza Bala Mehmetzade, yasama ve yürütme kurumlarının sahneden çekilmesinden sonra Nuri Paşa’nın isteği doğrultusunda bir hükûmet kurulduğu düşüncesini ortaya koymuştur[5] . İkinci kuşağın temsilcilerinden Hüseyin Baykara’nın eserinde ise meselenin içyüzü çayın ortasında saltanat ve demokrasi uyuşmazlığı metaforu ile açıklanmıştır[6] . Zikredilen materyallerden hareketle iktidar cenahının krize yaklaşımı rahatlıkla öğrenilebilir. İktidara muhalif cenahtakilerin soruna bakışını açıklayan kaynak bir eser günümüze ulaşmamıştır. Bununla birlikte, dönemin olaylarını anlatan birçok arşiv belgesinde muhalif cenahın lider kadrosu, düşünce biçimi ve sosyal tabanıyla ilgili bazı bilgilere ulaşılabilir[7] . Mehmet Emin Resulzade’nin “Azerbaycan’ın Teşekkülünde Müsavat” başlığıyla yaptığı haftalık konferans konuşması da muhalif cenahı ortaya çıkaran tarihî süreç ile muhaliflerin taleplerini anlamaya yardımcı materyaldir[8] . Komutanlığın kriz günlerinde benimsediği tarafsızlık ilkesi ise Kafkas İslam Ordusu’nun kuruluş talimatnamesiyle açıklanabilir[9] .
Azerbaycan’daki cumhuriyet düzeninin karşılaştığı ilk siyasi kriz, çağdaş akademik literatürde genellikle millî istiklal taraftarları ile Osmanlı Devleti’ne ilhak olunmayı talep edenler arasında siyasi mücadele olarak irdelenmiştir[10]. Alanın batılı araştırıcılarından Tadeusz Swietochowski, meseleyi ordu komutanlığının davet edildiği ülkenin iç siyasetine müdahalesi olarak değerlendirmiştir[11]. Buna benzer şekilde Ronald Grigor Suny de Millî Şuranın siyaset sahnesinden çekilmesini Müsavat’ın etkisinin zayıflatılması ve Türklere yakın duran bir hükûmet kurulması girişimi olarak ele almıştır.[12] İktidara muhalif cenahın Azerbaycan siyaset sahnesinin etkisiz ve belirsiz faktörü olduğuna dikkat çeken Vügar İmanov, söz konusu meselede Nuri Paşa’nın “asıl oyuncu” veya “oyun kurucu” olduğu fikrini ileri sürmüştür[13]. Konunun çağdaş araştırıcılarından Reşad Qasımov ve Vasif Qafarov, ilhakçılar denilen grubun Kafkas İttihat ve Terakki Fırkasının etkisi altında örgütlenen yapılanma olduğu kanaatini ortaya koymuşlardır[14]. Azerbaycan’ın yakın tarihini psiko-sosyal mercekle irdeleyen Tevfik Orkun Develi’nin alanında örnek eserinde bahsedilen vaka saltanat ile cumhuriyet veya eski düzen ile yeni düzen arasında gerilim olarak ele alınmıştır[15]. Alandaki en son araştırmalardan Zeynep Akarslan’ın doktora tezinde, Başvekil Fethali Han Hoylu başta olmak üzere, Azerbaycan devlet ricalinin kriz boyunca izlediği siyasetin ayrıntıları irdelenmiştir[16].
Bu çalışmayı öncekilerden farklı kılan en önemli özellik, sorunun ele alınış biçimi ve araştırmanın irdelendiği bağlamdır. Savaş ve ihtilallerin etkilerinin yoğun biçimde hissedildiği coğrafyada iktidar ile muhalefeti arasındaki mücadelenin mahiyetinin öğrenilmesi bu araştırmanın başlıca hedefidir. Kriz sürecinde yaşanılanları zihniyet farklılığıyla ilişkilendiren Mehmet Emin Resulzade’nin değerlendirmesinden de esinlenerek şöyle bir hipotez geliştirilmiştir: İki ihtilal arası dönemde çoğunlukla büyük şehirlerde örgütlenerek Kurucu Meclis seçimlerine katılan ve yeni siyasal düzende temsil olunan demokratik güçler ile burjuvazi temsilcileri, din adamları ve soyluların ittifakı sonucunda genellikle kırsal kesimde oldukça yavaş örgütlenen ve seçimlere katılamadığı için yeni düzenin dışında kalan aristokratik zihniyet arasındaki sürtüşmeler, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinin başlıca siyasi bunalımını ortaya çıkarmıştır. Taraflar, altı aylık süreye yayılan mücadele boyunca kritik meselelerde en azı iki kere karşı karşıya gelmişlerdir. Bolşeviklerin Kurucu Meclisi dağıtmasından sonra Kafkasya’nın güneyindeki Türklerin istikbaliyle ilgili Osmanlı Devleti’nin izlediği irredantist siyasetin sonucu olarak teşekkül eden Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde yaşanılan tartışmalar, mücadelenin ilk aşamasını teşkil eder. Yasama ve yürütme kurumlarının Gence’ye taşınmasından sonra iktidarın muhalefetiyle yaşadığı sorunlar ise mücadelenin ikinci aşamasını oluşturur. İfade edilenlere ek olarak özellikle Haziran krizinde Nuri Paşa’nın izlediği tarafsızlık ilkesinin de ana kaynaklara dayalı olarak açıklığa kavuşturulması gereklidir.
1. Siyasi Örgütlenme
20. yüzyılın ilk çeyreğinde Rus siyasal düzenini değiştirmeyi amaçlayan ihtilalci hareketin periferide örgütlenmesiyle birlikte Kafkasya’nın güneyindeki milletleri temsilen birçok siyasi fırka ortaya çıktı. Bu dönemin önde gelen endüstri merkezlerinden biri olan Bakü’deki Müslüman işçiler arasında gayrimillî ihtilalci sosyal-demokrasinin tutulmamasından dolayı Hümmet adıyla ilk Müslüman Sosyal-Demokrat Fırkası kuruldu (1904). Mehmet Emin Resulzade, Neriman Nerimanov, Meşhedi Azizbeyov, Sultan Mecit Efendiyev, Mehmet Hasan Hacinski, Mehmet Ali Resulzade ve Esedullah Ahundov gibi Bakü muhitinin iyi bilinen münevverleri Hümmet’in kurucu kadrosunu oluşturdular[17]. Hümmet’in millî ve mahalli örgütlenme olma özelliği, Bolşevik eğilimli fırka olarak gelişmesinin önüne geçti. Lider kadrosu çoğunlukla matbuat ve maarif alanlarında çalışan münevverler olduğundan eylemleri çarlık bürokrasisinin hegemonyasını eleştirmekle sınırlı kaldı[18]. 1905’teki ihtilalden sonra işbaşına geçen Başbakan Pyotr Stolipin’in uyguladığı baskıcı siyaset karşısında, diğer partiler gibi Hümmet’in de faaliyet alanı daraldı. Neriman Nerimanov ve Sultan Mecit Efendiyev başta olmak üzere bazı Hümmetçiler tutuklandılar, Mehmet Emin Resulzade ve diğer birçok fırka üyesi komşu ülkelere muhacerete gitmek zorunda kaldı[19]. İhtilal sürecinde Kafkasya’nın güneyinde patlak veren milletlerarası çatışmalar sırasında Türkler ile diğer Müslüman milletlerin savunmasız kalmasından dolayı Kafkasyalı aydınlardan Ahmet Ağaoğlu’nun örgütlemesiyle Difai adıyla gizli bir fırka oluşturuldu (1906). Ekber Refibeyli, Ali Ekber Hasmehmetli, Ali Asker Hasmehmetli, Nasip Yusufbeyli ve Hasan Ağaoğlu örneğinde Gence’nin milliyetçi ve muhafazakâr aydınları bu fırkanın kurucu kadrosunu oluşturdular[20]. Hücreler şeklinde örgütlenen fırkanın kuruluş amacı, Rusya Hükûmeti’nin zapt ettiği Müslüman okulları ile evkaf emlâkinin iade olunmasını, Kafkasyalı Türklerin diğer milletler gibi siyasal, ekonomik ve kültürel haklar elde etmesini sağlamak ve Türklerin hukuklarını ihlal edenlere karşı önlemler almaktan ibaretti[21]. Toplam 2 sene faaliyet gösteren Difai’nin etkinliği, çarlık polisinin baskılarından dolayı zayıfladı ve fırkanın kurucu kadrosu öteye beriye dağıldı[22].
İhtilalin baskılanması üzerine muhacerete gitmeye mecbur olan ihtilalci ve milliyetçi kadronun bir kısmı, Osmanlı Devleti ve İran’daki meşrutiyet hareketlerine katıldı. Mehmet Ali Resuloğlu, Taki Nakioğlu ve Abbas Kazımzade örneğinde Bakü’de kalan kadro ise Müsavat Halk Fırkası adıyla yeni bir fırka kurdu (1911). Müsavat’ın ilk programında ümmet ile millet ve Türklük ile Müslümanlık ilkeleri birbirine eklemlenmiş hâldeydi. Fırkanın kuruluş gayesi, bağımsız Müslüman devletlerinin bağımsızlıklarının korunmasına ve mahkûm Müslüman milletlerinin bağımsızlığını kazanmasına yardımcı olmaktan ibaretti. Çağın oldukça hızlı değişen koşullarında Müsavat da taktik itibarıyla inkılapçı, içtimai doktrin hasebiyle halkçı bir fırkaya dönüştü. Müsavat’ın taktiksel inkılapçılığı, çarlık düzeninin yıkılması uğrunda çalışan diğer ihtilalci örgütlerle teşrikimesaiden ibaretti. Teorik düzeyde ise halktan kuvvet aldığını deklare eden bir siyasi doktrini vardı[23]. Romanovların tahta cülusunun 300. yıl dönümü dolayısıyla 1913’te çıkarılan genel aftan yararlanarak yurda dönen Mehmet Emin Resulzade’nin fırkanın başına geçmesiyle birlikte Türkçü ve milliyetçi eğilimler de Müsavat’ın siyasal çizgisine eklemlendi[24].
Dünya genelini sarsan büyük savaşın son merhalesinde Rusya’da vukua gelen Şubat İhtilali, Kafkasya’nın güneyindeki Türkleri temsil eden siyasal örgütlere yeni fırsatlar sundu. İhtilal öncesinde gizlice örgütlenen fırkalar açık faaliyete geçerken, ihtilal sonrasında oluşan mümbit ortamda birçok yeni fırka kuruldu. Yeni süreçte iki gruba ayrılan Hümmet’in Bakü siyaset sahnesinde Neriman Nerimanov’u izleyen üyeleri Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin Bolşevik fraksiyonuna yaklaşırken, Tiflis siyaset sahnesinde İbrahim Abilov, Samet Ağamalıoğlu ve Ahmet Cevdet Pepinov ile temsil olunan üyeleri ise Menşevik fraksiyonuna yaklaştılar[25]. Gence’de Nasip Yusufbeyli başkanlığında Hasan Ağaoğlu, Şefi Rüstembeyli ve Hasmehmetli kardeşlerinin katılımıyla kurulan Türk Adem-i Merkeziyet Fırkasının programı yeni dönemin ana mihverini belirledi[26]. Bu fırkanın yeni düzen önerisi, 1917’nin Nisan ayında Bakü’de yapılan Kafkasya Müslümanları Kurultayı’nda genişçe tartışıldı ve müstakbel Rusya için coğrafya temelli federal cumhuriyetin en iyi siyasal düzen olduğu kanaatine varıldı[27]. Adem-i Merkeziyetçilerin Müsavatçılar tarafından içtenlikle desteklenen önerisi, 1917’nin Mayıs ayında Moskova’da yapılan Umum Rusya Müslümanları Kurultayı’nın da gündemini oluşturdu ve kapsamlı tartışmalar sonunda yapılan oylama ile Rusya’nın millî ve mahalli muhtariyete dayalı federal cumhuriyet olması hususunda tavsiye karar alındı[28].
Bahsedilen kurultaylardaki tartışmalar sonunda alınan kararlar, Kafkasya’nın güneyindeki Türkler ile diğer Müslüman milletleri temsil eden fırkaların geleceğini doğrudan etkiledi. Fırka programlarındaki yakınlık ve mefkûre ortaklığından dolayı Gence merkezli Türk Adem-i Merkeziyet Fırkası ile Bakü merkezli Müsavat Halk Fırkası birleşme kararı aldı (Haziran 1917)[29]. Entegrasyon sürecinde genellikle birleştirici unsurlar esas alındı ve ayrıştırıcı hususlardan uzak kalındı. Milliyetçi gelenek ile ihtilalci zihniyetin bütünleşmesi üzerine Türk Adem-i Merkeziyet Müsavat Halk Fırkası adını alan partinin siyasal çizgisi hürriyetçi, milliyetçi, istiklalci, halkçı ve cumhuriyetçi ilkelerle donatıldı. Rus siyasal sisteminde anayasal monarşiyi savunan Kadetlerle iş birliği hâlinde olan liberal eğilimli İttifak Fırkasının Azerbaycan’daki temsilcileri de yeni konjonktürde Tarafsız Demokrat Grup olarak Müsavatçı-Federalist cepheye yanaştılar[30]. Böylece liberaller, ihtilalciler, muhafazakârlar ve milliyetçilerin katılımıyla sağ ve sol düşünceyi temsil eden siyasetçiler, Kafkasya’nın güneyindeki Türklerin istikbalinin belirlenmesinde mühim görevler üstlendiler.
Müsavat’ın aktif muhalefetini, Rusya Müslümanlarının birliği tezini savunan siyasal gelenek teşkil etti. Bu geleneğin Bakü’de Rusya’da Müslümanlık Fırkası ile Gence’de İttihad-ı İslam Fırkası adıyla temsil olunduğu iki önemli yapılanma mevcuttu. Bakü’deki kurucu kadrosu arasında Sultan Mecit Ganizade, Beşir Aşurbeyov, Miryakup Mehdiyev, Kerim Sultanov ve Ali Ekber Abbaskuluzade gibi etkin siyasetçiler bulunmaktaydı[31]. Gence’deki kadronun en etkin siyasi figürü ise Kafkasya Şeyhülislamı Muhammet Pişnamazzade idi[32]. Mefkûre yakınlığından dolayı her iki fırka Rusya’da Müslümanlık ve İttihat Fırkası adıyla birleşme kararı aldı (Eylül 1917)[33].
1917’deki iki ihtilal arası dönemde örgütlenme çalışmaları hızlanan fırkaların ilk önemli sınavı, Rusya’nın siyasal düzenini biçimlendirmesine umut edilen Kurucu Meclis seçimleri oldu. 26-28 Kasım 1917 tarih aralığında yapılan seçimlerde Kafkasya’nın güneyinde Gürcü Menşevikler 11, Müsavatçılar 10, Taşnaklar 9, Müslüman Sosyalist Blok 2, Bolşevikler 1, Sosyalist İhtilalciler 1, Hümmetçiler 1, İttihatçılar 1 sandalye kazandılar[34]. Seçimin ortaya çıkardığı manzaradan hoşnut olmayan Bolşeviklerin izledikleri siyaset sonucunda yasama kurumu işlevsiz hâle geldi (Ocak 1918). Bütün umutlarını parlamenter demokrasiye bağlayan mahkûm milletler, meclisin feshedilmesinden dolayı hayal kırıklığına uğradılar. Brest-Litovsk Konferansı döneminde aktüellik arz eden self-determinasyon ilkesi onlar açısından yeni bir nefeslik oldu. Bu ilke doğrultusunda Tiflis’te toplanan Kafkasyalı mebuslar, bölgesel olarak Kurucu Meclise seçilen vekil sayısının üç kat arttırılarak aritmetik oluşturulması ve yeni mebusların da katılımıyla Seym adlı yasama kurumunun açılmasına karar verdiler. İfade edildiği üzere oluşturulan Seymde Gürcü Menşevikler 33, Müsavat 30, Taşnaksutyun 27, Müslüman Sosyalist Blok 7, Sosyalist İhtilalciler 5, Hümmet 4, İttihat 3, Kadetler 1, Gürcü Nasyonal Demokratlar 1, Gürcü Sosyal Federalistler 1 mebusla temsil olundular[35]. Yasama dönemine 23 Şubat 1918’de başlayan Seym çatısı altında Kafkasya’nın güneyinde sayıca kalabalık olan milletleri temsilen üç fraksiyon oluşturuldu. Kafkasyalı Türklerin temsil olundukları Müslüman Fraksiyonundaki mebusların fırkalara göre dağılımı şöyleydi:
Müslüman Fraksiyonunun Seymin 28 Şubat 1918’deki oturumunda onaylanan heyetinde bir süre sonra değişiklikler vukua geldi, üyesi olduğu fırkadan ayrılanlar olduğu gibi bir fırkadan diğer fırkaya geçenler de oldu. Örneğin, önceleri Müsavat Fırkası ve Tarafsız Demokrat Grup üyesi olan Gazi Ahmet Mehmetbeyov Rusya’da Müslümanlık ve İttihat Fırkasına geçti. Ailevi nedenleri gerekçe gösteren İslam Kabulov hem Seym üyeliğinden hem de mensubu olduğu fırkadan ayrıldı. Müsavatçı olarak bilinen Hüsrev Paşa Sultanov partisinden ayrılarak tarafsız olduğunu duyurdu. Tarafsız oluşuyla bilinen Mustafa Mahmudov Müsavat Fırkasına katıldı. Cafer Ahundov ise Hümmet Fırkasından ihraç edildi[37]. Müsavat Fırkasının lideri Mehmet Emin Resulzade Müslüman Fraksiyonu Reisi, Mehmet Yusuf Caferov ile Nasip Yusufbeyli Reis Muavinleri, Mustafa Mahmudov ile Rahim Vekilov ise fraksiyonun kâtipleri oldular[38].
Bakü burjuvazisinin seçkin temsilcileriyle ittifaka giren Gence soylularının temsil olunduğu aristokratik zihniyet, Rus ihtilalci hareketi içerisinde örgütlenerek yeni siyasal düzende mevkiler elde eden siyasal güçlere pek sıcak bakmadı. Aristokratik ve demokratik zihniyetler arasında ortaya çıkan ideolojik uyuşmazlığın Kafkasya’nın güneyindeki Türklerin istikbaline olumsuz yansımaları oldu. Söz konusu dönemde Osmanlı Hükûmeti tarafından İttihat ve Terakki Fırkasının Kafkasya Şubesi Başkanı sıfatıyla bölgeye izam edilen İstihbarat Subayı Hasan Ruşeni de fırkalar arasındaki ideolojik ihtilafları gidermeye çalıştı. Ancak fırka reislerinin siyasal hırsları yüzünden Ruşeni’nin çabaları sonuçsuz kaldı[39]. Kafkasya genelinde fırkalar arası siyasal vahdetin oluşamadığı ortamda değişik bir yol izleyen Hasan Ruşeni, Kafkas İttihat ve Terakki Fırkası adıyla Osmanlı Devleti’ne yakın siyaset izleyen bir fırka kurmaya karar verdi. İsa Aşurbeyli, Cihangir Kayıpzade, Sadık Hüseyinzade, Ağa Aşurov, Abdülali Emircanzade, Muhammet Kayıpzade ve Rüstem Han Hoylu gibi bölge ileri gelenleri, sözü edilen fırkanın kurucu kadrosunu teşkil ettiler[40]. Fırka üyeleri Ruslaştırılan isimleri Türkçeleştirmeyi ve günlük hayatta Türkçe konuşulmasını teşvik etmeyi kendilerine meslek edindiler[41]. Kafkasya’nın tamamen Osmanlı Devleti’ne ilhak olunması ve Kafkasya Müslümanlarının halifenin bayrağı altına girmesi gibi meseleler, yeni kurulan fırkanın başlıca siyasi çizgisi oldu[42].
Siyaset sahnesindeki rakiplerine göre nispeten geç tarihte örgütlenmesinden dolayı Kurucu Meclis seçimlerine (dolayısıyla Seym çalışmalarına) katılamayan fırka, Kafkasya’daki diğer İttihatçı oluşumlar ile koordineli hâlde kazalardaki millî şuralar aracılığıyla propaganda çalışmaları yürüttü. Çoğunlukla kırsal kesimdeki toprak ağaları ile köylüler ve din adamlarının desteğini kazandı. Fırkanın 1918’in ilkbaharı boyunca kazalarda yaptığı propagandanın sonucu olarak ahali organize oldu, Osmanlı Devleti’ne ilhak olunmayı talep eden binlerce imzayı muhtevi ilhaknameler tertip edildi ve söz konusu evrakları ilgili makamlara iletmek üzere delegeler belirlendi[43]. Bahsedilen gelişmelerle neredeyse aynı tarihte Bolşevikler ile Taşnakların Bakü şehri ve vilayetin diğer kazalarında uyguladıkları mezalim, Seym çatısı altındaki Müslüman Fraksiyonuna bağlı siyasi fırkalarla ilgili olumsuz kamuoyu oluşmasına neden oldu. Müslüman Fraksiyonu mebusları, kargaşa ve otorite boşluğundan usanan ahalinin kanaatince, Türk askerinin kardeşlerine yardım etmesine engel olmaktaydılar.[44] Ne var ki bu kanaatin gerçeklikle pek alakası yoktu. Müsavat Fırkası önderlerinden Nasip Yusufbeyli’nin girişimiyle İttihat Fırkasından Hudadat Refibeyli ile Müslüman Sosyalist Blok üyesi Arslan Safiyurtlu gibi siyasetçilerin katılımıyla yapılan toplantıda alınan karara binaen Gence Millî Komitesini temsilen Türk askerini Azerbaycan’a davet etmekle görevli özel bir heyet İstanbul’a gönderilmişti[45]. Buna ek olarak Kafkasya’nın güneyine statü kazandırmak amacıyla Trabzon’da düzenlenen konferansa katılan Kafkasya Heyetinin Müslüman delegeleri, temsil olundukları coğrafyanın sorunlarını açık veya gizli görüşmelerde Osmanlı Heyetine aktararak, kargaşa ve kaosun giderilmesi amacıyla Türk askerinin ivedilikle bölgeye girmesini talep etmekteydiler[46].
3 Mart 1918’de Brest-Litovsk’ta akdedilen muahedenameye binaen Osmanlı Devleti’nin Kafkasya’daki nüfuz alanı Elviye-i Selâse (Kars, Ardahan ve Batum) ile sınırlandırıldığından düzenli kıtaatın genel kabul gören sınırların ötesine geçmesinin meşru zemini mevcut değildi. Buna ilaveten, Osmanlı Devleti ile barış içinde yaşamak isteyen Güney Kafkasya’nın da uluslararası sisteme entegre olması gerekliydi. Bu faktörden dolayı Seymdeki fraksiyonların oylaması sonucunda bağımsız cumhuriyetin ilan edilmesiyle Güney Kafkasya’nın uluslararası sisteme entegre olmasının yolu açıldı (22 Nisan 1918). Osmanlı Devleti’nin doğrudan desteklediği bu formül, Kafkasyalı Türkleri temsil eden siyasi fırkalar ile kazalardaki ilhak taraftarı örgütlerin arasını iyice açtı. Güney Kafkasya Müslüman Millî Merkezi Şurasının organizasyonu olarak Gence, Şuşa, Zengezur, Cebrail, Cavanşir, Zakatala, Şeki, Aktaş, Kazah, Şamahı, Gökçay, İrevan, Nahçıvan, Borçalı, Ahıska ve Ahılkelek’teki yerel millî şuraların vekilleri, Sadrazam Talat Paşa ile Üçüncü Ordu Komutanı Mehmet Vehip Paşa’ya yazılı olarak başvuruda bulunarak Güney Kafkasya’nın bağımsızlığı çerçevesinde oluşan yeni statükoyu protesto ettiler (9 Mayıs 1918). Söz konusu mektupları imzalayan Hüsrev Paşa Sultanov, Hudadat Refibeyli, Albüdlahmit Haşimzade, Ali Yusufzade, Bayram Niyazi Küçükhanzade, Mustafa Kabulov, Ruşen Efendizade, Ali Asker Mahmutbeyov, Ömer Faik Numanzade ve diğerleri, Duma kanunlarına göre seçilen Müslüman mebusların Seym toplantılarında milletin taleplerini savunamadıklarını ve kamuoyunun beklentilerine tercüman olamadıklarını deklare ettiler. Rusya’ya bağlı bir cumhuriyet veya bağımsız devlet olarak Güney Kafkasya Hükûmeti’nin Müslümanların can ve mal güvenliğini temin edemediğini ve kargaşayı yatıştıramadığını beyanla Osmanlı Devleti’nin meseleye müdahil olup bölgeyi idare ve himayesine almasını talep ettiler[47]. Yine, Gence’deki İttihatçıların başında bulunan Kafkasya Şeyhülislamı Molla Muhammet Pişnamazzade’nin organize ettiği Bayram Niyazi Küçükhanzade, Yakup Saferalioğlu, Safer Molla Muhammetoğlu, Hasan Hacı Mustafaoğlu, Yasin Mustafazade, Muhammet Kamberoğlu ve benzeri ahali vekilleri, Batum Konferansı sırasında Osmanlı Heyetine başvuruda bulunarak Güney Kafkasya’nın bağımsızlığının ilan edilmesini protesto ettiler ve Kafkasyalı Türkler ile diğer Müslüman milletlerin Osmanlı Devleti’ne ilhak olunmak istediklerini beyan ettiler[48].
İfade edilenlerden görüldüğü üzere, özellikle Batum Konferansı sırasında Osmanlı Devleti’ne birleşme eğiliminde artış meydana geldi ve Kafkasyalı Türkleri temsil eden ahali vekilleri ellerindeki binlerce imzayı muhtevi itimatnameler olduğu hâlde Osmanlı Heyeti ile görüşmek amacıyla Batum’a akın ettiler[49]. Ahali vekillerinin ilk elden sundukları talepnamelerin muhatabı olan Osmanlı devlet ricali ise ideal olan ile mümkün olan arasında seçim yapmak zorunda kaldı ve uluslararası sistemde dost veya muhasım devletlerin kabul edebileceği bir formülü uygulamaya koydu. İlk önce Seymdeki Müslüman Fraksiyonu Azerbaycan Millî Şurasına dönüştürüldü (26 Mayıs 1918). Bundan sonra Osmanlı Devleti’nin de teşvikiyle Kafkasya’nın güneyindeki Türkler ile diğer Müslüman milletlerin siyasal vahdeti olarak Azerbaycan Cumhuriyeti ilan edildi (28 Mayıs 1918). Azerbaycan Millî Şurasının Tiflis’teki toplantı odasında ilan edilen cumhuriyetin ilk kabinesindeki bakanların siyasal fırkalara göre dağılımı şöyleydi: